“Tatlı sevmek imandandır,Mü’min tatlıcıdır.” Hadis-i Şerif’inden hareketle öteden beri söylenen “şeker Kur'an-ı
Kerim’i izledi”söylemi Osmanlıların tatlı yeme alışkanlıklarının dinle
bağlantısını çok açık bir şekilde vurgular.Müslümanlıkla ve Arap etkisiyle
başlayan tatlı sevgisi Osmanlı beslenme kültürünün temel ögelerinden biri
haline geldi.Öyle ki Arapça’da tatlı anlamına gelen göçebe bozkır kültürünün
bir ürünü olan helva,insanın doğumundan başlayıp,öldükten sonra bile onun adına
yenmeye devam edilen tek gıda olarak sembolik ve mistik bir değere
ulaştı.Osmanlı Sarayında helva;haremdeki doğumun,veliaht şehzadenin tahta
geçişinin,savaşta zafer kazanmanın nedenleriyle pişirilen çok önemli bir
simgeydi.Hatta Kanuni Sultan Süleyman döneminde asrın mimarı olarak nitelendirebileceğimiz
Mimar Sinan tarafından yapılan,II.Selim zamanında saray mutfaklarının geçirmiş
olduğu büyük yangın sonrasında,yine Mimar Sinan tarafından yenilenilerek son
şeklini alan “Helvahane” adında bağımsız bir mimarı yapı bulunmaktadır.Tarihimizde
en parlak zamanlarını Lale Devri’nde yaşayan helva ve helva sohbetleri
günümüzde büyük,zincir işletmeler tarafından son derece suistimal edilerek ne
olduğu belli olmayan adeta bir sabun misali yapılsa da 1875’den beri
Eskişehir’de hizmet veren Sefiller ismi ile de anılmasına rağmen,yaptığı
helvaların kulaktan kulağa yayılan namına ithafen Tanınmış Helvacı’sı ismi ile
özdeşleştiğini düşündüğüm bu güzide mabed, bu kültürün ikinci baharını
yaşayabileceği umutlarımı hep taze tutmamı sağlayan yegane işletmelerden biri.